Toprakla İlişki Yeniden Mümkün

İklim değişikliğini konu edindiğimiz bu ayki “Uzakta Ama Çok Yakında” dosyamızda DS Mimarlık’ın kurucu ortaklarından Deniz Aslan’ı ziyaret ettik. İklim değişikliğinin gerçekliği, uluslararası ve ulusal ölçekte etki alanları ve tasarım pratiklerine oluşturacağı girdiler üzerine konuştuk. Video röportaja BURADAN  ulaşabilirsiniz.

IMG_8869

“Bundan sonraki kuşakların ciddi bir görevi var; kendinden önceki kuşağın kendilerine bırakmadıkları bir şeyi inşa etmek.”     Deniz Aslan                                

Röportaja “Sizce küresel iklim değişikliği kavramı gerçekten var mıdır?” şeklinde bir soru yönelterek başladık. Deniz Aslan ise küresel iklimde değişenin ne olduğunu anlamak gerektiğine vurgu yapıyor. “Aslında sistem değişiyor, bu süreçte ekosistem de değişiyor. Bugüne kadar kendi coğrafyamızda olmayan türlerin varlıklarını görmeye başladık veya varolan bitkiler artık olmayabiliyor.” İklim değişikliğinin kimi kesimlerce kabul görmediği de bir başka konu. Bununla ilgili de “Öte yandan da şunu da atlamamak lazım ki, dünya kendi yapısı içinde de birçok kez iklim değişikliğine şahit oldu. Birçok değişik canlı türü kayboldu, yeni canlı türleri oluştu. Aslında biz bunu biraz bencilce hızlandırdık ve bir sürü şeyi değiştirdik. Yaşadığımız birkaç yüzyılı şu şekilde tanımlamak lazım; özellikle jeologlar, antropojen bir döneme gelindiğini tarif ediyorlar bu da aslında insanın dünyayı değiştirmesi demek oluyor; yani dünyanın koşullarının değişmesi değil.” diyerek doğal olan bir iklim değişikliği sürecinin insan faktörüyle normal olmayan bir sürece girdiğini belirtiyor.

Küresel iklim değişikliğinin ulusal ölçekte nasıl algılandığı da röportajımızın bir başka sorusunu oluşturuyor. Bununla ilgili “Bundan sonraki kuşakların ciddi bir görevi var; kendinden önceki kuşağın kendilerine bırakmadıkları bir şeyi inşa etmek. Aslında ciddi bir sistemi, yeni bir sistemi kurmak. Dikkat ederseniz dünya birinci aşamada tarımsal olarak parselleniyor. İşte Türkiye burada muazzam bir yerde duruyor. Ben de ne olacağını bilmiyorum, politikaya da girmeyeyim bu konuda. Ama dünya parselleniyor, geleceğin dünyası bitki için değil ama yiyecek üretimi için parselleniyor.” vurgusu yapıyor öncelikle Deniz Aslan. Sonrasında ise durumu ulusal ölçekte eğitimin önemine ve tasarım pratikleri üzerinden değerlendiriyor. “Dünyayı bu kadar değiştirmeye hakkımız var mı?” diye soruyor ve insanın doğası gereği ki burada özne peyzaj mimarı, tasarım yaptığımızı, tasarlayıcı beynimizle sadece bugünü değil geleceği de tasarladığımızı ve bunun farkında olmamız gerektiğini belirtiyor.

Bu noktada peyzaj mimarları olarak ne yapmamız gerektiğini sorduğumuzda ise elimizdekini kullanmayı, yani doğal kaynakları kullanmamız gerektiğini vurguluyor. “Elimizde olmayanı kullanıyoruz. Peyzaj mimarları olarak çizgi çizmeyi bırakmamız gerekiyor. Peyzaj mimarlığının bir çizme olayı olmadığını anlamamız gerekiyor. Peyzaj mimarı olarak – ki bunu sadece peyzaj mimarı olarak değil yani, herkesin, bütün tasarımcıların, belli bir farkındalığı olan herkesin, mühendisler için de geçerli bu, peyzaj mimarları değil dünyayı kurtaracak olan aslında orada da yanlış algılamalar oluyor, her birey teker teker kurtaracak.” 

“Türkiye’de peyzaj mimarları toprakta çalışmıyor. Dünyanın neresine giderseniz gidin her tarlada peyzaj mimarı çalışır, işçi olarak çalışır. Bunu Türkiye’de biz küçümsüyoruz. Bedenen çalışır, tulumu üzerindedir, elinde makinası vardır, çalışır. Biz çalışmıyoruz, biz çalıştırıyoruz.” 

Peyzaj mimarlığının ölçeği gereği el ile yapılması gereken bir meslek olması gerektiğini vurgularken aynı zamanda toprağa vurgu yapıyor. Toprağı bir bireyin el ile taşırken ancak elinin alabildiği kadarını kaldırabileceğini söyleyerek peyzaj mimarlığı ve tasarım/uygulama arasında bir ilişki kuruyor. Düşük teknoloji ve yüksek teknoloji üretimler için de peyzaj mimarlarının bu konuya da pencere açması gerektiğini belirtiyor. “Geçenlerde bir yabancı ülkenin bakanının bir konuşmasına rastladım ki dünyayı bu hale getiren ülkelerden birinin bakanıydı: ‘Çok mutluyum, şu anda bizim ülkemizin bütün çocuklarına yenebilecek bitki yetiştirmeyi öğrettik, nerede ne bulabilirler, neyi nasıl bir araya getirebilirler bunu öğrettik, permakültürel bakış açısını gerçekleştirdik, bunun için çok mutluyum.’ Bu, hakikaten dünyanın yedi devinden bir tanesinin uğraştığı konu yani low tech. O yüzden bizim peyzaj mimarları mühendisleri olarak low tech – high tech kelimelerine biraz sığınmamız gerekiyor.” Ofis olarak ise iklim değişikliğiyle ilgili bir takım prensiplere sahip olduklarını belirtiyor. Bu kapsamda araba kullanmamaya, bisiklet ve metroyu kullanmaya, yürüyerek ulaşım yapmaya gayret ettiklerini açıklıyor. “Onun ötesinde yaptığımız projeler olarak sorarsanız mesela elimizdekiyle bir şey yapmaya çalışıyoruz. Bunun altını çizmeye çalışıyoruz, ne gerek var dışarıdan bitki getirmeye, o söktüğünüz bitkiyi ve bir üretim alanı verin bana, üç beş kişiyi alın, ben size bütün alanda kullanılacak olan bitkiyi orada ürettireyim diyorum.” Bu da aslında iklim değişikliğiyle ilgili hem bireysel hem de toplum olarak alınabilecek önlemler açısından önemli bir bakış açısı oluşturabilir.

IMG_8868

“Türkiye’de peyzaj mimarları toprakta çalışmıyor. Dünyanın neresine giderseniz gidin her tarlada peyzaj mimarı çalışır, işçi olarak çalışır. Bunu Türkiye’de biz küçümsüyoruz. Bedenen çalışır, tulumu üzerindedir, elinde makinası vardır, çalışır. Biz çalışmıyoruz, biz çalıştırıyoruz.” 

Categories: Uncategorized

Leave a reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *