Berna Yaylalı
İnsan vücudunu sinirsel motorlar, duyusal veya zihinsel yetenekler karakterize eder. İnsan ölçeği ise karakterlerdeki bir dizi fiziksel niteliklerin ve gerçekliğindeki bilgi miktarının sosyal yönünden gelir. Ve algı, insan ölçeği ile şekillenir. Makro ve mikroyu anlamak ise algımızı ölçekle yönetmekten gelir.
Nöronlar vücudumuzun en küçük parçasıdır ve sinir sistemimizin doğrudan beyin ile ilgili temel birimleridir. Beynin algılama merkezi olmasıyla, nöronlar insan ölçeğinde çevreyi anlamada makro etkiye sahiptir.Kişiden kişiye değişen nörotik sistem yaşadığımız çevre algılarını kümülatif olarak oluştururken duyularımızı, duygularımızı ve zaman algılarımızı da etkiler.
Duyularımız bilindiği gibi görme, işitme, tatma, dokunma, koklama olmak üzere 5 ana başlığa ayrılır. İlk olarak, görsel duyumuz bir sanat eserine bakmak olarak ele alınabilir. Bir sanat eseri herkes tarafından farklı yorumlanabilir. Örneğin, Salvador Dali Bikini Adası’nın 3 Gizemi (The Three Sphinxes of Bikini) eserinde ön tarafta bulunan çizim bir insan kafasını andırır. Ölçeğin devreye girmesiyle resmin en arkasında yer alan aynı çizim aslında bir nükleer atomik patlamayı anlatmaktadır. Aynı çizimin farklı algıları ve mikro ölçekte işlenen makro bir konunun görsel duyumuzu harekete geçirmesi Dali’nin bize sunduğu bir sanattır. Bu durumu açık bir şekilde açıklayan da bir alıntı vardır:
“ Bence iyi sanatlar, makroyu açıklamak için mikro ile ilgilenir ” (Hoffman,n.d.)
İşitmemizde ise titreşim, işitme duyarlılığı yaratmak için kritik bir noktadır. Vücudumuzun en küçük kemikleriyle işitme sağlanır: çekiç, örs ve üzengi. Vücuttaki mikro ölçeği anlamada önemli role sahiptirler. Papilla olarak adlandırılan dil parçacıkları ise tadı hissetmede ana rolü üstlenirler. Aynı şekeri yiyerek aynı tadı alamayan insanların tat algısı yine mikro ölçek ve makro etki ile ilişkilendirilebilir.Dokunma ve koklama yetisi de benzer örnekler içerir. 20 dakika boyunca aynı kokuya maruz kalmak koklama algımızı etkiler. Zaman, mikro ve makroyu etkileyen başka bir başlık olarak karşımıza çıkar.
Bir öğrencinin ”dersin bitmesine kaç dakika var?” sorusuna verdiği cevap ”çok var” da olabilir, ”sadece 15 dakika kalmış” da olabilir. Belki de zamanı değil zaman içindeki değişimleri veya olayları algılarız. Başka bir deyişle olayların zamansal ilişkilerini algılarız. Düşünürler, zaman algısının psikoloji ve sinirbilim arasında yaşamın öznel deneyimini gösteren bir dal olduğunu açıklarlar. Dolayısıyla, zaman herhangi bir kişinin olayların sonsuzluğunu ve yayılımını algılaması ile ölçülür. İki ardışık olay arasındaki algılanan zaman aralığı ise süre olarak adlandırılır. Başka bir kişinin zaman algısı doğrudan deneyimlenemez veya anlaşılamaz, ancak bir dizi bilimsel deneyle nesnel olarak incelenebilir ve çıkarılabilir. Bu nedenle, zaman algısının sinirsel mekanizmaları, bu zamansal yanılsamaların ortaya çıkarılmasıyla temel alır.
Zaman vizyonu kendi içerisinde mikro ve makro kısımlar barındırır. Mikrosaniye, yüzyıllar, ışık yılları vb. Bu durum nesiller üzerinde etkilidir. Zamanın geçmesindeki en önemli temsili ise ailedir.
Duygular insanların tepkileriyle analiz edilebilir. Bazı insanlar depresyonlarını gülerek , bazıları ağlayarak , bazıları öfkelenerek veya sessiz kalarak gösterir. İnsanların makro duyguları, okunabilirlik ile ilişkilendirilebilir. Öte yandan, mikro hisler , duyguları baskılayabilir ya da bazı duygular bilinmez olabilir. Frankly şöyle der:
”Açıkçası, insanlar aslında nefret ediyorlar ama belki de nefretin bir kısmını sevdiklerini göremiyorlar.”
Özet olarak, duyular, duygular ve zaman algısal olarak mikro ve makro başlığı altında toplanmaktadırlar. Onlar doğrudan biz olan insanla ilişkilidir. Daha önce de belirtildiği gibi, algı insan ölçeği ile geliştirilir. Zaman,mekan, çevre ilişkisi mikronun makro etkisiyle veya makronun mikro etkisiyle bir dizilim halindedir.