İklim Değişikliği Etkileri ve Resilient* Peyzaj/Toplum İdeali

adnanbio


Antroposen çağda… iklim değişikliği etkileri ve resilient* peyzaj/toplum ideali… Greta Thunberg’in dünyası…

“Peyzaj Mimarlığına Giriş”i, öncelikle doğa kavramı üzerinden kurgulamaya çalışırım. Doğanın, büyük bölümümüzün kafasında kodlandığı üzere “sadece insan eli değmeyen ve etkisi sınırlı, cennetten parçalar” olmadığının, doğanın başlı başına yeryüzü olduğunun ve de yer altında ve üzerinde cereyan eden doğal ve kültürel süreç ve olguların yeryüzünü şekillendirdiğinin kavranması temel bir eşiktir. Yeryüzünü ve yeryüzünü oluşturan/biçimlendiren süreç ve olguları ve de üzerindeki sistemleri kavramanın en etkin yolu, içinde bulunduğumuz Antroposen (İnsan) Çağın bir sonucu olan iklim değişikliği (etkileri) olgusudur. Yeryüzünün, üzerindeki ve içindeki ilişkileri kapsayan sistem(ler) mantığında kavranması, iklim değişikliği olgusunun mekanizmasını, dünyada neden olduğu sorunları ve yapılması gerekenleri anlamayı sağlamaktadır.

Greta Thunberg’in karikatürü üzerine: Greta Thunberg, insanların klişe ya da içeriği boşaltılmış umutlarla geleceğe bakması yerine günümüzün gerçeklikleri üzerinden yeryüzünün ve insanoğlunun bugününe ve geleceğine odaklanmasını gündeme getirmektedir.

Yeryüzünde her ölçek ve içerikte peyzajlarda insan etkisi 21. Yüzyılın ortak konusu olmuştur. Kompleks yapı gösteren sosyo-ekolojik sorunlar (iklim değişikliği, deniz seviyesi yükselmesi, gıda ve su yetersizliği, türlerin yok olması, sosyal eşitsizlikler, çevre ve sosyal hakkaniyetin yitirilmesi gibi) yeni ve özgün çözümler beklemektedir. Ancak toplumun, iklim değişikliği ve yaşam ortamı/yeryüzü ilişkisini yeterince kuramadığı ve iklim değişikliği etkilerini günümüzde yaşamakla beraber gelecekte yaşanacak bir olgu olarak değerlendirdiği görülmektedir. Diğer bir anlatımla, iklim değişikliği odaklı bir farkındalığın toplumun büyük bölümünde yaygınlaşmadığını yaşanan bir vakadır. Bilim insanlarının uyarı ve kestirimlerine karşın, iklim değişikliği etkileri, daha çok Hollywood yapımı fantastik-kurgu filmleriyle ilişkilendirilmekte, gelecekte yaşanacağı varsayımıyla günlük yaşamdan ötelenmektedir.

Gündelik yaşamda algı yanılmasına bağlı olarak, iklim değişikliğine hangi çerçevede bakıldığı da sorunludur. İklim değişikliğinin sadece çevre ve ekoloji meselesi olarak görülmesi, öneminin ya da etkilerinin görülmemesi (önemsenmemesi) bir diğer önemli yanılgıdır. Günümüzde doğal kaynakların ve türlerin tahribi/yok edilmesi, kentsel rant ve finans aktörlerine dayalı büyüme, ekonomik kriz, yeryüzü kaynaklarının üretimi ve paylaşımı kaynaklı sosyo-ekonomik eşitsizlikler, savaş, mülteci krizi, büyük güçler arasında rekabet gibi birbirleriyle bağlantılı ekolojik, ekonomik ve sosyo-politik sorunların temelinde iklim değişikliği (etkileri) yatmaktadır. Bu durumda, sorunların yeryüzü, ülke, bölge ve yerel bazda politik, hukuki, ekonomik ve sosyo-kültürel boyutlarıyla kavranmasını sağlayacak politikalar üretilmesi ve toplumda farkındalığın geliştirilmesini sağlayacak daha etkin yöntemler gündemde yer almalıdır.

Yukarıda belirtilen çerçevede, dünya ve ülkeler ölçeğindeki çıkmaz, kapitalizmin sermayeyi ve tüketiciyi (müşteriyi) kutsayan varlığı ve de yeryüzünü ve kaynaklarını tüketilebilir nesne olarak görmesidir. Mevcut enerji ve hammadde kullanımı/tüketimi sarmalıyla ve de kendisini değişen durumlara adapte ederek varlığını sürdürebilme yeteneğiyle dünyanın farklı coğrafyalarında sosyo-ekolojik krizlerin tetikleyicisi, yeryüzü ve insan uygarlığı için önemli tehdit unsurudur. Varlığını sürdürebilmesi için çıkardığı krizler ve üretim-tüketim ilişkileri Antroposen Çağını başlatmıştır. Çağın, ağırlık kazanan ve dünyada atom çağı olarak adlandırılan 1940’lı yıllardan itibaren başlaması ve insanoğlunun yeryüzünü kullanma/tüketme kalıbı ekolojik ve sosyo-ekonomik krizlerin derinleşmesine yol açmaktadır. Büyük ölçüde, kapitalizmin yeryüzü ile kurduğu ilişki biçimi ve sonucu olan iklim değişikliği olgusu ve etkileri; yeryüzünün ve insanoğlunun bugününü ve geleceğini sürdürülemez bir aşamaya, dünya tarihinde hiç yaşanmadığı ölçüde, insan sistemi ile doğayı karşı karşıya getirmiştir.

İnsanlığı yeryüzündeki kaotik/belirsiz duruma karşı konvansiyonel yaklaşımlardan ve mevcut üretim-tüketim kalıplarından çıkaracak bir paradigma değişiminin özünde iklim değişikliği etkileriyle mücadeleyi temel alan ‘resilient toplum + peyzaj’ ilişkisinin, gezegenin geleceğini ve insan uygarlığının devamlılığını kurgulama çabası yatmaktadır.

Doğada jeolojik devirlerle tanımlanan süreçlerde önemli değişimler yaşanmış ve bu dinamik yapı günümüze kadar yeryüzünü biçimlendirmeyi sürdürmüştür. Ancak doğa, kendi dinamizmi sayesinde yeryüzünde dengeye ulaşmakta ve ‘denge-kaos’ ikileminde yeryüzünde doğal dinamikler (ve süreçler) belirleyici olmakta ve (yeryüzünü) biçimlendirerek yaşanılır kılmaktaydı. Böylece, doğanın oluşturduğu kompleks yapı ve sistemler örgününde kendi kendini onarması ve dengeye ulaşması söz konusuydu. Özellikle Antroposen Çağda ya da 20. yüzyılda doğal dinamiklerin yanında yeryüzünde cereyan eden kültürel müdahalelerin boyutu doğanın kendi kendini onarma kapasitesini güçleştirmiş, yeryüzünü ve üzerindeki ilişkileri daha kırılgan ve kaotik hale getirmiştir. Yaşanan gelişmelerin sonucu iklim değişikliği olgusu, insan uygarlığının ve yeryüzünün önüne yepyeni bir durum koymuştur. Bu suretle; insanoğlunun yeryüzünde var olmasını doğrudan belirleyecek, üretim ve tüketim ilişkilerini ya da örüntüsünü yeniden kurmaya zorlayan ve de ‘dengede’ kalabilmenin yerini ‘belirsizliğe/kaosa’ bırakan yeni bir süreç başlamıştır. Özellikle gelişmiş ülkeler bir yandan ekonomik varlığını ve dolayısıyla yeryüzünde egemenliğini mevcut üretim ilişkileri üzerinden sürdürmeye çalışırken, diğer yandan iklim değişikliği etkilerinin yeryüzünde farklı ölçek ve içeriklerde neden olduğu ekolojik, ekonomik ve sosyal maliyetleri karşılayamama gibi büyük bir dar boğaza girmiştir. Dünyanın ve insanoğlunun bu maliyetleri nereye kadar karşılayacağı ve de mevcut ekonomik, politik ve ekolojik ilişkiler sistematiğinin nereye kadar sürdürüleceği belirsizlikler taşımaktadır. 1990’ların başında yeryüzünün 21. yüzyılda gündemi üzerine yapılan bir toplantıda, Ian L. McHarg özetle 20. Yüzyılın dünyayı önemli ölçüde tahrip ettiğini, 21. Yüzyılın ise tahribatların onarılacağı bir dönem olacağını öngörmüştür. İklim değişikliği etkilerine yönelik duyarlılığın artması, Ian L. McHarg’ın öngörüsündeki gereklilikten ve insanoğlunun varlığını sürdürebilme kaygısından kaynaklanmaktadır.

Konunun bilimsel faaliyet yanında politikanın etkinlik alanında tanımlanması öncelik taşımaktadır. Politik kararlılık konunun bilimsel ortamlarda daha etkin bir şekilde sahiplenilmesi yanında bilimsel üretimin ülke/bölge/kent/belde politikaları ve yasa/yönetmeliklere kadar uzanarak, günlük yaşamın merkezine oturmasını sağlayacaktır. Politika-hukuk-akademi-toplumsal yaşam saç ayağına oturan farkındalığın ya da kültürel birikimin olmaması durumunda yapılan çalışmaların etkinliği tartışılır olmaktadır. Burada ‘bilmek’ ile ‘farkında olmanın’ aynı anlamlar taşımadığını belirtmek gerekmektedir. Çoğumuzun iklim değişikliğinin dünyada, ülkemizde ve kentlerimizde yol açtığı etkileri bilmemiz mevcut ve yaşanacak tehlikelerin farkında olmamızı sağlamamakta, büyük ölçüde doğal afet olarak görülmeye (kanıksanmaya) çalışılmaktadır.

Yukarıda ifade edildiği üzere; konuyu sadece gezegen düzeyinde formüle etmeye çalışmak yeterli olmamaktadır. Ülke, bölge ve yerel düzeylerde iklim değişikliği etkileri ile mücadele önem kazanmaktadır. Ülkemizde bu yolda, özellikle son yıllarda olumlu çalışmalar görülmektedir. Yapılan çalışmaların sadece kurumsal ve bilimsel çerçevede kalmaması, ülke ve yerel politikalarda konumlandırılarak günlük yaşamın yönlendiricisi olması önümüzdeki sürecin önemli bir gündem maddesidir. Ancak uluslararası, ulusal, bölge, yerel politika ve uygulamalarda idealize edilen bu durumun gerçekleşememesi sonucunda; özellikle yerel politika ve uygulamaların etkisi sınırlı kalacak, mevcut/konvansiyonel yaklaşımlarla ve üretim ilişkileriyle iklim değişikliği etkilerine karşı yenilikçi ve inovatif politikaların üretilmesi ve bunların oluşturacağı öngörülen sinerjik etki sağlanamayacaktır.

Yeryüzünde her ölçek ve içerikteki yaklaşımın değerli olduğunu kabul ederek, sorunu büyütmek yerine çözüm odaklı yaklaşımın ön plana çıkarılması gerekmektedir. Yaklaşımın topluma sunacağı yararlarla (temiz ve sağlıklı kentler, kamu sağlığı, yeni iş olanakları, enerji tasarrufu gibi) birlikte ele alınması etkileme gücünü ve uygulanabilirliğini arttıracaktır. ‘Yeryüzünden yerel’e kadar uzanan iklim değişikliği etkilerine karşı mücadele, (iklim değişikliği ve etkilerine) neden olan etmenlerin ve oluşturduğu mekanizmanın ve sonuçların deşifre edilerek tanımlanmasını ve de mücadelenin yeniden formüle edilmesini kapsayan bir paradigma değişikliğini gerektirmektedir. Bu yönde değişimin, kapitalist uygarlığın tanımladığı üretim-tüketim ilişkileriyle ve yeryüzünü kâr odaklı, tüketim nesnesi olarak gören söylemiyle birlikte yürütülmesi ise özünde tutarsızlıklar taşımaktadır. Dünyada bu yönde tutarsızlıklar, iklim değişikliği etkileri ile mücadelede kararsız politika ve uygulamaları gündeme getirmekte, özellikle bilim insanlarının tüm uyarılarına karşın kaotik durumun devam etmesine hizmet etmektedir.

Paradigma değişikliği, sonuçta resilient (dayanıklı/dirençli + esnek + adaptif + kendi kendini onarma kapasitesi) toplum ve peyzaj oluşturmayı ve aracının peyzaj mantığında yeryüzünü ele almaktan geçtiğini öngörmektedir. Sayın Orhan Bursalı’nın “bilim insanlarının, geri dönülemez bir sürece giren iklim değişikliğinin, 100 yıl içinde yeni bir yaşam biçimi oluşturacağı konusunda uzlaştığını belirterek … iklim değişikliği etkilerinin yeni yaşam formları ve ilişkileri geliştireceğine” (1) ilişkin değerlendirmesi dayanıklı ve esnek toplum yapısı ve yaşam ortamı kurma gereğini, kısaca yaşamda resilient olmayı gerektirmektedir. The New Landscape Declaration’ın “yeryüzünün kompleks yapısını ve doğayı anlamaya çalıştıkça geleceğe dönük iyimserliğin hakim olmaya başlayacağı ve de doğanın bir parçası olarak insanoğlunun kararlı ve üretken yeni bir toplum kimliği oluşturacağı(2) tespiti, resilient toplum ve peyzaj ilişkisi üzerine oturmaktadır. Paradigma** değişikliği açık uçlu bilgi akışına olanak sağlayarak, mevcut bilgi seti ve değerlendirme kalıplarını aşan yeni, dinamik ortam ve ilişkileri tarif etmektedir. Bu ortam ve ilişkilerin aracı konumundaki peyzajın (kavram, ortam ve yaklaşım olarak) doğasında;

  • Doğal ve kültürel sistemler arasında iletişim kuran, açık uçlu, esnek ve çok boyutlu mekanizması (ve oluşturduğu sinerjisi),
  • ‘Resilient toplum-yeryüzü’ ilişkisi üzerinden iklim değişikliği etkilerine karşı mücadele edebilme yeteneği,
  • Yeni bir dünya ve yaşam perspektifi sunacak, kapsamlı bir değişimin kurucu unsuru olma potansiyeli yatmaktadır.

İnsanlığı yeryüzündeki kaotik/belirsiz duruma karşı, konvansiyonel yaklaşımlardan ve mevcut üretim-tüketim kalıplarından çıkaracak bir paradigma değişiminin özünde; iklim değişikliği etkileri ile mücadeleyi temel alan ‘resilient toplum + peyzaj’ ilişkisinin, gezegenin geleceğini ve insan uygarlığının devamlılığını kurgulama çabası yatmaktadır.

Son olarak; bu yazıda tanımlanmaya çalışılan paradigma değişikliği (gerekliliği) ve öngörülen yaşamın Greta Thunberg’in düşlediği dünyada nereye oturacağı sorusu hepimizin ev ödevi olsun.

İnsanoğlu sistematik düşünme yeteneği ile kompleks ilişkiler kurarak; yeryüzünde yaşamı ve ortamlarını kurgulamak ve bu suretle iklim değişikliği etkileri gibi sosyo-ekolojik sorunlarla mücadele etme ve resilient toplum ve peyzaj oluşturma hedefine (şekildeki soru işaretine) odaklanmak zorundadır. Konu, yeryüzünün ve insan uygarlığının varlığı ve geleceği sorunudur.  

2 (1)

 

*Dayanıklı/dirençli + esnek + adaptif + kendi kendini onarma kapasitesi

**Paradigma: Bir bilim alanını belli bir dönem yöneten ve kuramsal çerçevesini şekillendiren hakim görüş

Yararlanılan Kaynaklar

(1) HBT (2019). HBT Konferansları: 20, 50, 100 yıl sonra bizi nasıl bir dünya bekliyor? Herkese Bilim Teknoloji (HBT) Dergisi sayı 155, 15 Mart 2019, 21.

(2) Landscape Architecture Foundation (2016). The New Landscape Declaration (https://lafoundation.org/news-events/2016-summit/new-landscape-declaration).

Ana Kapak Görseli: https://bit.ly/2H8ku6G

Categories: köşe, KÖŞE YAZILARI

Leave a reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *