Samanyolu galaksisi içerisinde aslında iki tane dünya var: Bunlardan biri küresel ısınmadan dolayı her zaman şikâyette bulunduğumuz dünya, bir diğeri ise bu şikâyetleri dile getirirken aslında hep göz ardı ettiğimiz dünyadır. Biz dünyada yaşayan canlılar ise her ikisi içerisindeyiz.
İklim değişikliğinin getirdiği problemler ile birlikte dünyamızı büyük bir kuraklığın beklediği aşikâr. Her gün gazetelerde buzulların eridiğini, kutuplarda flora ve fauna dengesinin bozulduğunu okuyoruz. Peki ama bunlar için ne yapıyoruz? Her zaman konusu geçince yakındığımız ve bulanık bir leke içerisinde bıraktığımız dünya için ne yaptık ya da ne yapmaya çalışıyoruz? Bir de şöyle düşünelim, kuraklık ile farkedilmeyen şey: Kara toprağın yeryüzünde bulunması ve görünürde bir şeyin değişmeyişi (!). Peki ya tam tersine dünyamız kuraklık değil de ciddi bir buzullaşmaya doğru gitseydi? Bu, bir şeyleri değiştirmemiz için ya da bilinçli bir gezegen yaratmamız için harekete geçmemizi sağlayacak mıydı? Hiç sanmıyorum, yine arka belleğimize attığımız bulanık bir dünyadan fazlası olmayacaktı. Evet, bu yüzden peyzaj mimarları olarak büyük bir görevi üstleniyoruz. İnsanlara yaşanabilir bir çevre kurarken bu yaşamın geleceğini de elimizde tutuyoruz. Bu sebeple kullanacağımız malzemeler ve sürdürülebilir projeler ile bu iki dünya içerisinde bilinç geliştirebiliriz. Yarattığımız ekolojik dünya sayesinde o çevrede yaşayan insanları etkileyebilir, o etkilediğimiz çevreyle diğer insanlara da dokunabilir ve bu şekilde büyük kitlelere ulaşabiliriz. Asıl önemli olan bulanık şekilde baktığımız dünyamızın perdesini aralayarak gezegendeki her varlığa gerçek yaşamı sunmak ve onları yaşatmaktır.