Bir önceki yazımızda bahsetmiş olduğumuz yeni Koronavirüs salgını nedeniyle gündelik hayatlarımızda yaptığımız değişikliklerin çevremize ve doğamıza olan etkilerini özellikle hava kirliliği ve kent-kır ilişkisi çerçevesinde ele almıştık. Özellikle sanayi ve kent alanlarındaki aşırı hareketliliğin yavaşlamasının etkilerini görmüştük.Bu yazımızda ise yaşadığımız bu süreç içerisinde gerçekleşen ve bu yavaşlamanın aslında gerekli olduğunu gösteren birkaç olayı sizlerle paylaşacağız.
Yaşadığımız ve tüketmekten çekinmeden her kaynağını orantısız kullandığımız doğanın kendi içerisinde bir denge halinde olduğunu ve bu dengeyi korumak için karşılaştığı yeni müdahalelere adapte olmaya çalıştığını bir çok kez gözlemlediğimiz olaylar oldu. Ancak karşı karşıya kaldığı müdahalelerin hızı ve büyüklüğü doğrultusunda doğa mutlak dengesinde değişime uğramak durumunda kaldı. Tüm ulaşım alanlarındaki yoğun trafik hatları, kirletilen su kanalları ya da aşırı avlanma aktiviteleri bu değişimin birkaç nedenlerinden biri. Öyle ki içerisinde oldu bu değişim sürecinde ne kadar önlem almaya çalışsak da önüne geçemediğimiz olaylarla karşı karşıya kaldık. Özellikle küresel ısınma ve beraberinde getirdiği iklim değişikliği bunun en büyük örneklerindendir.
Azalan hava kirliliğinin en beklenmedik etkilerinden biri olan bu gelişme oldu. Bilim insanları tarafından yapılan gözlemler sonucu Arctic ozon deliğinin büyük oranda kapandığı kayıtlara geçildi.
Sosyal izolasyon ve karantina sürecinde hayatlarımızda ve çevremizde yaşadığımız bu yavaşlama doğaya iyileşme ve yenilenme için zaman tanımıştır. Nesli tükenmekte olan hayvanların tekrar görülmeye başlanması, trafik yoğunluğunun azaldığı su kanalları ve denizlerde yaşayan canlıların görünürlüğünün artması, insan etkinliğinin azaldığı su yataklarının kötü koku ve kirlilikten kendi kendine arınması gibi birçok haberle karşılaşıyoruz. Gözlemlenen bu olaylar aslında doğanın kendi içerisinde yerelini aradığının bir göstergesi olarak yorumlanabilir. Yerine özgü ve bir denge içinde devamlılığını sürdürebilmek adına doğa, aslında bir geriye dönüşte değil aksine bizlerin de şu günlerde aradığı yeni normalini aramaktadır.
Ocak ayından bu yana bu ve bunun gibi birçok habere denk geldiğimizi ve bazı haber sahiplerinin bu virüs sürecini doğanın intikamı olarak değerlendirdiğini görüyoruz. Ancak bu yaşadığımız süreci bir iyileşme süreci olarak algılama ve çevremize ve doğamıza olan müdahale sınırlarımızı yeniden değerlendirmemiz gerekiyor.Belkide artık kendimiz dışında bu dünyada yaşayan canlıların da farkına varmak ve saygı duymak, doğanın kendini yenilemesine izin vermek ve dünyayı paylaşarak yaşamayı öğrenmeliyiz.